8.01.2013

Arılıktan 2011-2012 Hakkında Bir Özet



Sabit arıcılık yapıyoruz. 
Arılığımız Orta Karadeniz Bölgesi'nde ama içerde, karasal iklimin hakim olduğu, 533 m yükseklikte bir yer.
Kovanlarımızın çoğu çiçektozu kapanlı… 
Çiçektozu kapanlarının çekmecelerini kışın alıyoruz. Çünkü arı kolonilerinin temiz hava ihtiyaçlarını karşılamanın, kovanda oluşan fazlaca nemli-kirli havayı dışarı atmanın bize göre en uygun yolu bu…

Bilirsiniz ki, içindeki karbondioksit nedeniyle kirli hava, arıların yaşam kalitesini düşürür, giderek olanaksız hale getirir. 
Arıların yaşamsal etkinlikleri sonunda sadece karbondioksit değil, ortama nem de salınır. Bu nem ise dışarı atılmalı… Aksi halde kovan duvarlarında, kovan zemininde ve en kötüsü arıların kontrolü dışında kalan peteklerde küflenmelere ortam hazırlanmış olur. 
Arıcılıkta küf, ''mantar kaynaklı hastalıklar'' demektir.


Karasal iklimdeki arılığımızda kış günlerinde hava sıcaklıkları sık sık eksi 10 santigrat derecenin altına düşer ve arılarımız bu soğuklardan pek de olumsuz etki görmezler. 
Parantez içinde (antiparantez değil antrparantez) belirteyim ki arılar soğukkanlı hayvanlardandır. Bu nedenle vücutlarında dolaşan sıvı, hemolenf, hep aynı sıcaklıkta kalmak zorunda değildir... Bir dereceye kadar, ortam sıcaklığına uygun olarak değişir.

Temel ilkelere uymak koşuluyla, arılarımız için soğuklardan korkmamıza gerek yok!


Sonbaharda yeterince varroa mücadelesi yapıldıysa;
Sonbaharda çerçevelerin yerleri bilinçsizce değiştirilmediyse ve dolayısıyla her çerçevede ''kaliteli'', ''bal kemeri şeklinde'', ''yeterince'' bal varsa;
Koloninin anaarısı genç ve sağlıklıysa;
Sonbaharda (çevredeki bitki örtüsü sayesinde ya da bizim yardımımızla) genç arı üretimi olduysa ve kolonideki genç arı oranı yüksekse;  
Kovanda arıların dağınık durmasına yol açacak, arıları gereksiz yere oyalayacak, yapacakları kış salkımının kalitesini düşürecek fazlalık çerçeveleri aldıysak;
Kış ortasındaki kuluçkasız dönemde son bir varroa mücadelesi daha yaptıysak, 
arılarımız için kıştan korkmamıza hiç gerek yok.


***


2011 sonbaharında üç kez formik asit uygulaması yaptık. Her defasında her kovana 9-10 ml %85 'lik formik asit verdik. (Herhalde yeterli bir uygulama değildi.)

İlkbahara çıkacak olan kolonilerimizdeki genç arı oranı yüksek olsun diye besleme yapmamız gerekirken yapamadık…
Biraz zayıf gördüğümüz kolonilere kendi ballarını yedirdik. Bunu bir çeşit besleme olarak düşünebiliriz.

2012 ilkbaharındaki beslememiz de az farkla sonbahardakine benzedi…
Mart sonundan Nisan ortasına kadar her bir kovana 2 kg kadar şeker verdik.


2012 'de yaptığımız en doğru uygulama varroa mücadelesi idi:

Ocak ayında, 14 gün arayla, toplam iki kez 
oksalik asit-dihidrat süblimleştirme;

hasattan sonra, Eylül sonu-Ekim başı, dört gün arayla, toplam beş kez, her defasında her kovana 10 ml'den az olmamak üzere, yine 
%85 'lik formik asit verdik.







Formik asit dozunu ayarlarken dikkat ettiğimiz noktalar:

Kovanın alttan havalandırma olanakları az ise 10 ml; 

Kovanın alttan havalandırma olanakları fazla ise 12-14 ml; 

Kovandaki arılı çerçeve sayısı fazla ise 10 ml; 

Kovandaki arılı çerçeve sayısı az ise 12-14 ml



2012 sonbahar beslememiz yine geçen sonbahardaki gibi; kendi ballarından…
Beğenmediğimiz çerçevelerdeki sırları bozduk, ballarını arılara yedirdik.
Başka bir ilaç ve biyolojik yöntem kullanmadık. 
Zaten sadece varroa mücadelesinde ilaç kullanıyoruz...
Kek vermedik. 
Şuruba vitamin, mineral vb eklemedik. 
Bal ve çiçektozu en iyi besin takviyesi, en iyi karbohidrat, protein, vitamin, mineral kaynağı değil mi?

Varroa mücadelesi yeterli olunca varroalar sayesinde (varroalar yüzünden) meydana gelecek olan hastalıklar da görülmüyor. Aynı şekilde, diğer parazitlerle de mücadele edilmiş olunuyor. Havalandırma sayesinde kireç hastalığının, taş hastalığının; arıların sıkışık tutulmasyla da adi yavru çürüklüğünün (chilled brood'un) önü kesilmiş oluyor.





Kış kaybı olmadan girdiğimiz 2012 ilkbaharında 27 kolonimiz vardı.
2013 ilkbaharına 36 koloni ile gidiyoruz.
Bal ve çiçektozu üretimimiz arılarının yanıbaşında oturan komşularımızdan fazla… Biz ise amatörce ilgilendiğimiz arılarımızdan 35 km uzakta oturuyoruz. 








2013 için en ciddi hazırlığımızı 19 Aralık 2012 ve 03 Ocak 2013 günü yaptığımız oksalik asit-dihidrat uygulamasıyla yapmış olduk; her kovana iki kez uyguladık.



Kovanlarda yeterince varroa mücadelesi yapıldığını;
Her çerçevedeki bal kemerlerinde yeterince bal bulunduğunu;
Kovanlarda yeterince arı ve yeterince genç arı olduğunu;
Kovanlarda gereksiz çerçeve bırakılmadığını;
Kovanların yeterince temiz hava alabileceklerini düşünüyoruz.



Süzdüğümüz çerçeveleri poşetledik, üç gün derin dondurucuda beklettik, boşalmış olan kovan katlarına yerleştirdik, güve kelebeği giremeyecek şekilde kapattık, sundurmanın altına bıraktık.

Pek çok arıcının yaptığı hatayı yapıyor ve sonbaharda anaarı kontrolünü gereğince yapmıyoruz... Kış sonunda koloni kaybımız olacaksa anasız kalan kolonilere zamanında müdahale edemediğimiz için olacaktır.






2 yorum:

İlhami Uyar dedi ki...

Görünüşte pek yapılan birşey gözükmüyor ama zamanımızın çoğu arılıkta geçiyor,yani arıcının işi hiç bitmiyor,kolaylıklar ve başarılar diliyorum

mcsumer dedi ki...

İlhami Bey,
Çalışmayı sevene arılıktaki iş bitmez…
Ufak tefek işler birikince de gerçekten bitmez. :)
Doğa, bahçe, sebzeler, meyvalar, hayvanlar, arılar…
Nice başarılı, sağlıklı, mutlu arıcılık yılları dilerim.