12.07.2010

Oğul Üstüne Oğul

Yazının başlığı "balkona gelen ikinci oğul" idi. Ben yazıyı yazıp fotolarla tamamlayana kadar yeni gelişmeler oldu balkonda.
Bir küçücük oğul daha geldi. Arıları bir çerçeveyi bile dolduramıyor, peteğin sadece bir yüzünde oyalanıyorlar.

İlk gelen oğulda ise yeni ana arayışları var. Dört çerçeveyi kaplayamayan oğul, bir ay içinde sekiz çerçevelik arı ailesi olmuş da beğenip peşine takıldıkları analarını beğenmez olmuş, ya da verdiğim şuruplardan coşup çerçevedeki peteklerin üçünde, birer ikişer ana memesi yapmışlar; "bolluk oğulu" vermeye yönelmişler. Belki de ana yenileyecekler...

Balkonda arıcılığın en büyük zorluğu "arıları rahatsız etmek endişesi". Bu endişe arıcıyı, arı ailesini sık sık ve ayrıntılı incelemelerden alıkoyuyor.

Balkondan Bir Manzara

Hikayeyi baştan alayım...

Yuva arayan oğullar için iki adet kovan hazırlamış, içlerine polenli, temiz; esmer, siyah, ayrıca ham mumlu petekler koymuş, iki kovanda da birer peteğe biraz melisa esansı damlatıp balkona bırakmıştım.

11 Haziran günü küçük bir oğul gelip birine yerleşti.
Gelen oğul bu kovanı seçmiş olsa da bir hafta sonra daha düzgün bir kovana aktardım.
Bu "seçilmiş kovan"ı yine, yeni oğullar için hazırladım.

Dört çerçeveyi bile kaplayamadığı için küçüklüğüne bakıp ana arısının döllenmemiş olduğunu düşünüyordum; yanılmışım. 2 Temmuz günü, yani gelişinin 21. günü çıkmakta (doğmakta) olan işçi arıları gördüm. Demek ki gelen oğulun ana arısı geldikleri gün başlamış yumurtlamaya. Hem de pek düzgün, pek düzenli yumurtluyor. Ben de nerdeyse hergün bakıp besliyorum desem yeridir.

11 Haziran günü gelen oğul. Polen tuzaklı kovanda. Şimdilik polen toplamıyor.

Arılıkta maske ne demek, çizmesiz çalışmayan ben arıcığıma şort-terlik bakıyorum. Bunun iki nedeni var: Astronot kılıklı arıcı, arılardan gereksiz yere çekinen, ürken insanların bu çekingenliğini korkuya dönüştürebilir. İkinci neden ise, maskesiz arıcının arıyı rahatsız etmeme konusunda daha titiz, dikkatli davranmak zorunda oluşu.

Ben bu kovanla böyle ilgilenirken öbür kovana da hergün gözüm takılıyor.
Bir akşam üzeri kovan girişinde üç-beş arı gördüm; kovana girip çıkıyorlar. Acaba dedim, yeni bir oğul mu?
Kovanın üstündeki bezi kaldırdım. Çerçevelerde de üçer beşer arı. Demek ki dedim "oğulcuğum, çevrede çiçek tozu, balözü bulamamış, burayı değerlendiriyor".

Ertesi gün fikrim değişti. Dün gördüklerim yeni yuva arayan öncü arılarmış.
Arkadaşlarını bu kovanın kendilerine uygun olduğu konusunda ikna edip getirmişler, bugün bu "seçilmiş kovan"a yerleşmişler (08.07.2010 Perşembe).

İlk bakışta oğul olduğu bile belli olmayan bir grup arı. Bir çerçevenin bir yüzünü ancak kaplıyorlar, kovan tabanında da küçük bir küme.

Bu kadarcık arı içinde ana arıyı göremedim, tabandaki o arı kümesi içinde miymiş ne, ama tavır ve davranışları tam bir "kendi kovanındaki arı ailesi" izlenimi veriyor. Ben de onlara kovanını benimsemiş bir oğulmuş gibi davrandım. Önceki "oğul" ve bu "yeni oğulcuk"a 1:1 oranında şurup verdim.

Oğulcuk Sarayda. Yediği yanında, yemediği önünde.

Geldiğinin ertesi günü kovandaki fazlalık çerçeveleri aldım, fazla da olsa üç çerçeve
bıraktım. Arılar iki çerçevenin arasındalar.
Ana arıyı da gördüm. Bu küçücük oğula göre iri, diri, sakin bir ana. Boyuna posuna
bakılırsa döllenmiş, güzel yaş almış bir ana.

Hepsi görülen kadar değil, bunun iki katı kadar

Peki ama, "yaşlı ananın peşinden gelen arı, bu kadar az olabilir mi" diye sorarken kendi kendime, bugün yazının başında değindiğim olayı gördüm; kendi yanıtımı buldum: İlk gelen oğulu kendi halinde bıraksam yine bir oğul verecek. Bu oğul da döllenmiş anasıyla çıkan minicik bir oğul olacak...

Yine bugün, bu küçücük arı ailesinin üreme, büyüme çabalarına başladığını gördüm:
Bir günlük ve iki günlük yumurtalar... Demek ki geldiği gün yumurtlayamamış, belki de ben göremedim kurtçuk haline gelmiş olanları...

Yönleri Düzeltilmiş Kroki

Balkonda arıcılık pek zevkli. Hele bir de oğul güzergahındaysa... Fakat, ancak, amma ve lakin bizim balkon pazaryeriyle içiçe. Haftada iki gün pazar kuruluyor.

Arılar Pazarcılık Öğreniyor

Böyle giderse karpuzcularla birlikte ben de balkondan bağıracağım: Arıya gel, arıya; hakiki....... Arısı bunlar; hakiki bal yapar, polen toplar,süt verir; hem doğal hem organik; kendi de organik, zehiri de organik, tamamen organik.

En iyisi, mevsim bitmeden, dolu kovanları götürüp boşlarını getireyim balkona...


Organik deyince aklıma geldi:
Birileri bir ilaç üretmiş. Varroayı öldürüyormuş, arıya hiç zarar vermiyormuş, çünkü tamamen bitkiselmiş, tamamen organikmiş. Tamamen bitkisel ve tamamen organik olduğu için de antidot, panzehir falan da gerektirmiyormuş.
Yılan zehiri, akrep zehiri organik değil sanki.

Haydi üreten üretti ve reklam için prospektüsüne böyle böyle yazdı. Hiç mi kontrol eden yok, ya da kimler kontrol edip izin verir böyle bir prospektüse.

İlacın etki ve etkinliği, kulanışlı olup olmadığı da ayrı bir konu. Bilmiyorum, belki de çok kullanışlıdır...