30.03.2010

Amatör Arıcılığın Temel İlkeleri (Arıcılığın "A" sı)

Arıların yaşamasına uygun ortamlar ve arılar, arıcılıktan önce de vardı. Temel ilkelerini incelemek istediğimiz arıcılık için öncelikle arıcıya ihtiyacımız var.


Bu nedenle biz de arılardan değil, arıcılardan başlayalım. Zaten arıların ilkelerini sadece anlamak, bazan da sezinlemekten ileri gidemiyoruz. Arıcıların iyileştirilmesi (ıslahı) sanki arıların iyileştirilmesinden (ıslahından) kolaymış gibi görünüyor.



Arılar doğada kendilerine uygun buldukları yuvalarda yaşamlarını iyi kötü sürdürüyorlar. Ben arıcıyım diyen kişi bu arıları bir kovana yerleştirdikten sonra onların yaşamlarının sorumluluğunu da üstüne almış oluyor. Artık, “nasıl olsa doğada şöyle gariban gariban yaşıyordu” demeye hakkı kalmıyor. Artık arıcı, arıcılık bilgi ve görgüsüne göre elinden geldiğince, en iyisini yapmak zorundadır. Canının istediği zaman, istediği konularda müdahale edip sonra da “saldım çayıra” diyemez.

Balkondaki saksıda, henüz yeni yeni çiçek açmaya başlamış olan Dağ sümbülü ( Üzüm sümbülü - Muscari armeniacum 'Blue Spike' - Grape hyacinth ) üzerinde bir arı.








Öyleyse “amatör arıcı” nasıl biri olmalı?



* “Sağlıklı temizlik”, “hijyen”, “hijyenik” kavramlarını bilmeli. Arıcılıkta da ilk gereken sağlıklı temizliktir.



* Arı ailesinin ve aileyi oluşturan üç farklı arı bireyinin yaşamlarını anlamaya, öğrenmeye hevesli olmalı.



* Arıcılık hakkındaki bilimsel klasik bilgileri öğrendikten (!) sonra da yeni bilgilere açık; her yeni bilgiyi duyar duymaz tüm kovanlara uygulamayacak kadar tedbirli olmalı.




* Özellikle televizyon ve internette duyup okuduklarının çok yararlı bilgilerle birlikte safsataları da içermekte olabileceğini aklından çıkarmamalı. "Kirli Bilgi Merkezi" diyebileceğimiz internette okuyacağı her yazı gibi bu yazıda da arayacağı ilk özellik samimiyet olmalı. Bu kez de samimi bulup hataları görememe zaafına düşmemeli.



* Arıcılıkla ilgili her şeyi bilebileceğini sanmamalı. Hem öğrenilmesi gereken hazır bilgilerin sonu yok, hem de sonradan eklenecek (bazan da çıkarılacak) olan bilgilerin.



* “Bir kovan en fazla 1m² yer kaplar, yatırımınızı ertesi yıl kâra geçirir” sözüne inanmamalı. (Ne demek istediğimi en iyi üç-beş kovan arısı olan amatör arıcılar ve küçücük bir kafeste kanarya besleyen kanarya sevenler anlayacaklardır.)



* Arılarına bakacak yeterli zamanı olmalı.

Süzülmüş ya da sadece kabartılmış olan petekleri, eksi 18 °C sıcaklıkta (yani mum güvesi yumurtalarını bile öldürecek soğukta) iki gün bekletip poşetlere koyduktan sonra, evimizin balkonunda, kovan kasalarının içinde saklıyorum.

4-5 aydır yukardaki kovanlarda sakladığım kabartılmış peteklerden biri.







* Artık gönlünüzü rahatlatacak bir söz edeyim bari: Londra’nın Fleet Street’inde, New York’un Manhattan ve Brooklyn’inde arıcılık yapılabiliyorsa, sizin evinizin bahçesinde, balkonunda, terasında da yapılabilir. Doğaldır ki, özellikle acemiyken, komşularınızı da dikkate almanız gerekir. Örneğin eviniz bizimki gibi pazaryeriyle iç içeyse daha uygun bir yer bulmalısınız.




Tüm bunlara karşın hâlâ hevesiniz kırılmadıysa sizin için de “iflah” yok demektir.
Öyleyse buyurun, aramıza hoşgeldiniz! Yarın mı, yoksa bugün mü alıyorsunuz arılarınızı?

10.03.2010

Yine Mi Tuz

Bilimsel bilgilerin hepsinin sonsuza kadar geçerli olacağının garantisi yok; fakat yine de “hayatta en gerçek yol gösterici ilimdir, fendir”.
Bilimsel bakış açısının kuşkuyu da içinde barındırıyor olması bilim insanlarını yeni arayışlara yöneltiyor. Fennî kovanlar da bu sayede icat edilmedi mi?

Beni rahatsız eden şey ise böyle bir bakış açısıyla standart kovanlarda bile bin bir değişiklik yapmayı düşünen; bazan da çok başarılı geliştirmeler yapan bazı arıcıların hâlâ elli yıl önceki kitapları ya da noksan, hatalı gözlemlerini kanıt göstererek arılara tuz verilmesi gerektiğini söylemeleri.


. 1940'lardan bir afiş, eski Tekel (İnhisar) ’in Sofra Tuzu Afişi



“Ben arılarıma tuz veriyorum ve şöyle, şöyle başarılı oluyorum” diyen ve aslında gerçekten de başarılı olan arıcılara diyorum ki: Diğer uygulamalarınızı aynen yapsanız ve tuz vermeseydiniz… arılarınız tuzsuz kalır, siz de başarısız mı olurdunuz?

Tuz verilmesi gerektiğini ileri süren arıcılarımızın bir tezi de şu: “Arılar tuzlu suyu tercih ettiklerine göre tuza ihtiyaçları var”.
Bence arılar tuzlu suyu ya daha ılık olduğu için ya da mineral ihtiyaçlarını giderebilecekleri yanılgısıyla tercih ediyorlar.

“Benim arılarım o kadar doğal ve o kadar mükemmeldirler ki, yanılmazlar” diyenlere sözüm yok. Zaten onların o mükemmel arıları su ve mineral ihtiyaçları için taze çiftlik gübresi (kemre) sızıntılarına; propolis ihtiyaçları için ise sıcaktan erimiş asfalta da konmazlar.

İyi ki altılı ganyan oynamıyor, amatör arıcılık yapıyoruz. Altılı ganyanda kazanabilmek için altı yarışın altısında da birinci olacak atları doğru tahmin etmek gerekiyor. Beş doğru tahmine amorti bile yok!

Arıcılıkta ise arıcının birçok hatasını arılar telafi ediyor; ufak tefek hatalar arıcıyı başarısızlığa sürükleyemiyor.

Bu bağlamda, benim protein ve mineral takviyesi olarak bebek maması verdiğim gibi Sayın Murat Çakır da arıcılığının ilk yıllarında arılarına süt tozu veriyormuş.

Bu gibi küçük(!) hatalar yapan arıcının diğer uygulamaları, arıya müdahaleleri, yol göstermeleri zamanında, olumlu, uygun ve yeterliyse başarı kaçınılmaz oluyor. İşin garip olan püf noktasına gelirsek: Bu “kaçınılmaz başarı” nedeniyle arıcı da hatasını görmekte gecikiyor, giderek bu hatalı uygulamayı kendisini başarıya götüren formül sanmaya devam ediyor.



Bu yazıyı ortağım Hasan’a, Kale Köyü’nden dostlarım Kasım’ın Ahmet ve Kasım’ın Muzaffer’e armağan ediyorum.