10.05.2010

Amatör Arıcılığın Temel İlkeleri 2 (Arıcılığın "A 2" 'si)

Amatör arıcı hevesli, ilgili ve meraklıdır. Başlangıçta ilgi alanı arıyla ya da balla sınırlı olabilir. Zamanla yeni şeyler görüp öğrendikçe ilgi alanını genişletecektir; çünkü, arıcılıkta arı kovanları, çevredeki bitkiler, iklim koşulları, arıcının bilgi ve bilgilerini uygulama yetenekleri (bazen da kişisel, maddi, sosyal olanaklar) daha az önemli değildir.
Herkesin koşulları, olanakları farklı; bilgi, ilgi ve becerileri farklı ve daha nice farklar…
Dolayısıyla iki kovan arıyla da başlanabilir, on iki kovan arıyla da. Ben "üç kovan arıyla başlanmalı” diyenlerdenim.

Arılarımızı almadan önce bilgi ve görgümüze uygun doğru-yanlış sorular sorduk; arı alacağımız kişiden doğru-yanlış cevaplar aldık ve sonunda arılarımızı alıp ”arılığımıza” yerleştirdik. Keşke “üç yerine beş”, ya da “on iki yerine iki kovan arı alsaydım” dedik.
Arıcılığı sürdüreceksek, üzülecek bir şey yok. Arı alımı bizim için ilk ders olacaktır. Arılarımızı aldık ve günler geçiyor. Boşa geçmesin, bir şeyler yapalım…

Sonbahar başlarındaysak, arıdan hiçbir şey beklemeden, mümkünse her gün, akşamları, arının alabileceği miktardaki şurupla besleme yapalım.
Kışa girmeden önce varroa mücadelesini tamamlayalım.
Kışa sağlıklı, genç arı oranı yüksek, kalabalık; kışlık sırlı bal stokları yeterli bir arı ailesi olarak girmelerini sağlayalım.
Yine kışa girmeden önceki son kontrolümüzde “fazla gibi” görünen çerçeveleri kovandan çıkaralım. Arılarımız kışı biraz sıkışık geçirsinler ki birbirlerini kolayca ısıtsınlar (kovanı değil, birbirlerini).

Kış bitti, bahar kendini gösterdi, hava şartlarının elverdiği ilk gün arılarımızı kontrol ettik. Kovanlarımızın birinde ana arı yok. Eyvah dememek için iki ya da üç kovan almıştık (!)
Ana arısı olmayan kovanımızı, ana arısıyla birlikte güzel güzel çalışmaya başlamış olan bir kovanımızla birleştirelim.
Bu arada “ölen ana arı kaç yaşındaydı” sorusu da aklımıza gelecektir. Keşke arıları alırken ana arılarının o yılın anası olmasına özen gösterebilseydik. Neyse ki, artık kontrol bizde. İlgimiz devam ettiği sürece arı ailesi ya da ana arı kaybımız (çok özel bir salgın olmadıkça) böyle %33 ya da %50 gibi yüksek olmayacaktır.
Artık varroa mücadelesinin ilkbahar adımını atalım. Zaten bir sonbahar sonu, bir de ilkbahar başında yapacağız bu mücadeleyi. (İlgi alanımız varroanın yaşam döngüsünü de kapsamaya başladı, değil mi?)
Bir Kovan Kasasını Üçe Bölerek Oluşturduğumuz Üçlü Ruşet Şeklindeki Kovan (29.04.2010)

Kovan kontrollerinde çerçeveleri, petekleri, arıları daha yakından görmek istediğimizde karşılaştığımız zorluklar olduysa; kovan dibinde, peteklerde nem ve küf gördüysek kovanlarımızın fiziki hataları var ve bizim hatalı uygulamalarımız olmuş demektir.

Kovanlardaki en sık karşılaşılan hata, çerçevelerle kovan arasındaki uyumsuzluktur.
Çerçeveler kovanlara ve arılığımızdaki her çerçeve arılığımızdaki her kovana koyabileceğimiz ölçülerde olmalıdır. Arılar kovan içindeki 8-10mm ‘lik aralıkları “arı geçiş yolları” olarak algılarlar. Bu nedenle çerçevelerle kovan duvarları arasındaki boşluklar arı geçiş yolları olarak düzenlenmelidir.


Arılar kovan iç hacmini 20 litre de olsa 80 litre de olsa kabullenebilirler, fakat 7,5 mm ‘den dar mesafeleri kapatılması gereken tıkanmış yol gibi algılayıp propolisle kapatırlar. Çerçeve kaymaları, çerçeve ve kovan duvarlarında oluşabilecek şekil bozulmaları da işi iyice zorlaştırır.
Bu nedenle, standart kovanlarla başlamak en iyi seçim olacaktır.

Bu arada havalar biraz daha ısınmıştır. Öyleyse arılarımızı, çerçeve sıralarını bozmadan temiz, kuru, standart kovanlara taşıyabiliriz: Eski kovanımızı arısıyla birlikte alıp 1m kadar geriye koyalım. Temiz, kuru, standart, boş kovanımızı eski kovanın eski yerine, tam olarak aynı yere koyalım. Dışarıdaki arılar hemen bu kovana girmeye başlarlar. Eski kovandaki arılı çerçeveleri hiç acele etmeden ve oyalanmadan tek tek yeni kovana yerleştirip üstünü kapatalım.
Her ne kadar kışa girerken arıları sıkıştırdıysak da bahar başında yine “fazla gibi görünen” çerçeveler olacaktır. Bu kez de değişken hava koşullarında üreme ve yavruları ısıtma sorunuyla kolayca başa çıkmaları için sıkışık olmaları gerekiyor arıların.

Her çerçeveyi elimize aldığımıza göre kovandaki polen ve bal stoğunu da görmüşüzdür, değil mi? Duruma göre ya bir çerçevedeki balın sırını bozarak kovandaki balı yemelerini teşvik ederiz, ya 2:1 oranındaki koyu, yoğun şurupla besleriz, ya da öylece bırakırız… Yıllar önce, bir kovandaki arılı çerçeveleri iki kovana paylaştırmış ve iki arı ailesi oluşturmuş olmaktan büyük gurur duymuştum. Bugün, Nisan ayı sonlarında, üç katlı kovandan polen toplarken, ya da kurtçuk taşıması yaparken bile aynı gururu duyduğumu söyleyemem. (29.04.2010)

Arıcılığımızın bu aşamasında arılarımıza haftada bir kez “bakmak” yeterli olacaktır. Kovandaki arı faaliyetlerinin artması, özellikle ana arının petek gözlerine hiç ara, boş göz bırakmadan yumurtlamaya başlaması bizi tüm endişelerimizden uzaklaştırmaya yetecektir. Nasıl olsa temel arıcılık malzemelerimiz, sonbahar sonunda ve ilkbahar başında “fazlalık” olduğu düşüncesiyle kovandan aldığımız kabartılmış petekli çerçevelerimiz, temel petek taktığımız boş kullanılmamış çerçevelerimiz ve yedekte hazır bekleyen kovanlarımız var.
Şehrin göbeğinde, Sultan II. Bayezit Külliyesi bahçesinde “gülbaharda bir arı”. 30.04.2010/Amasya


Şimdi de sırada acemiliğimizden doğan bir endişe kaynağı var: Oğul... Güzel Tükçe’mizin bildiğim tek yanlış anlaşılan sözcüğü.
Oğul sözcüğünde bir erkeklik ifadesi var; oysa arı oğulunda erkekler değil dişiler hakim; doğum, gençlik, gençleşme, yenilenme anlamları var, fakat ilk oğul yaşlı ana arının kovanı terk etmesiyle oluşuyor.
Bence İngilizce de yetersiz bu konuda. İngilizce’deki swarm sözcüğü de ne bir doğumu ne de bir kovanı terk eden arı grubunu ifade ediyor. Sanırım “oğul” da “swarm” da arı yaşamının "sır" olduğu dönemlerden kalmış sözcükler ve bugün mesleki terim olarak kullanıyoruz artık bunları.
Bu vesileyle bilgisayarlardaki çeviri yazılımlarına güvenmemek gerektiğini de not etmiş olalım.

En iyisi ayrıntıları öğrenelim, ayrıntılarda boğulmadan işimize bakalım...
Her arıcıya sağlıklı ve mutlu bir arıcılık; her arıya bilgili, görgülü ve becerikli bir arıcı ne güzel olur.